Avusturya’ya Belçika üzerinden gönderilen Türkiye çıkışlı üzüm yapraklarında yapılan kontroller, gıda güvenliği açısından büyük bir alarm yarattı. Analizlerde beş farklı pestisit etken maddesinin maksimum kalıntı limitlerini yüzlerce kat aştığı belirlendi. Üzüm yapraklarının raflardan toplatılması ve ülke çapında geri çağırılması, iç piyasadaki ürünler için de endişeleri artırdı.
AVRUPA’DA ALARM: BEŞ PESTİSİT LİMİTİ YÜZLERCE KAT AŞTI
Avusturya’da süpermarketlerde yapılan rastgele kontrollerde, paketli üzüm yaprağı numunesinde çoklu pestisit yükü tespit edildi.
Numunenin laboratuvar sonuçları, kalıntı seviyelerinin AB güvenlik sınırlarını katbekat aştığını ortaya koydu.
En çarpıcı bulgu ise azoxystrobin ve flutriafol gibi kimyasalların ekstrem seviyelerde bulunması.
AZOXYSTROBIN: 350 KAT AŞIM!
POTANSİYEL KANSEROJEN
Analizlerde azoxystrobin seviyesinin izin verilen limitin yaklaşık 350 kat üzerine çıktığı tespit edildi.
Bu kimyasal:
– Tarımda mantar hastalıklarına karşı kullanılıyor,
– ABD Çevre Koruma Ajansı tarafından “potansiyel insan kanserojeni” olarak sınıflandırılıyor,
– Karaciğer üzerinde toksisite oluşturabiliyor.
/>
Bu düzeydeki maruziyetin hem kısa hem de uzun vadede halk sağlığı açısından ciddi risk taşıdığı belirtiliyor.
FLUTRIAFOL 230 KAT FAZLA:
HORMONAL SİSTEMİ BOZABİLİYOR
Flutriafol kalıntısı da limitin 230 katı düzeyinde ölçüldü.
Bilimsel çalışmalar, flutriafolün:
– Hormonal dengeye müdahale edebildiğini,
– Karaciğer hasarına yol açabildiğini
gösteriyor. Bu nedenle Avrupa Birliği’nde sıkı kalıntı kriterlerine tabi.
DİĞER KALINTILAR: “KOKTEYL ETKİSİ” RİSKİ
Numunede ayrıca difenokonazol, metrafenon ve lambda-sihalotrin gibi üç farklı kimyasal daha ölçüldü. Her biri tek başına risk taşırken, aynı üründe birlikte bulunmaları toksik etkiyi katlayan “kokteyl etkisi”ne neden olabiliyor.
– Difenokonazol: Karaciğer enzimlerinde bozulmaya yol açabiliyor.
– Metrafenon: Nörotoksik bulgularla ilişkilendiriliyor, sucul canlılar için yüksek risk taşıyor.
– Lambda-sihalotrin: Sinir sistemi üzerinde etkili; özellikle çocuklarda daha güçlü etki gösterebiliyor.
Bu tablo, tüketicinin maruz kaldığı toplam kimyasal yükün yalnızca tek bir kalıntıyla sınırlı olmadığını, katlanarak arttığını ortaya koyuyor.







