Türkiye'nin özellikle dış politik uygulamaları son 10 yıllık süreçte yerli ve milli atılımların paralelinde gelişiyor. Yurt içi yerel ve milli adımların yurt dışı uygulamalara evrilmesi ise ayrı bir tartışma konusu. Savunma politikaları özelinde değerlendirmek gerekirse düne kadar savunma malzemeleri ithal eden bir ülke konumundan yurt dışına savunma araçları satan bir ülke niteliği kazanmış durumdayız.
Dört bir yandan güvenlik tehdidi ile karşı karşıya bulunan Türkiye'nin sadece Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri'nin ön ayak olduğu politikaların dalgasında sürüklenmesi beklenemezdi. Keza son 5 yıllık dönemde Türkiye'nin kendi mihverini oluşturma çabalarını da bu eksende ele almak gerek. Türkiye ne kadar çok boyutlu bir politika izlerse elini o derece güçlendirmiş olacak.
Çok kutupluluk dönemine geçildi
Rusya ve Amerika'nın çift kutuplu dünyasından tüm dünya ülkeleri artık sıyrılmak istiyor. Yeni ve gelişen ekonomiler de bu yönde taleplerde bulunuyor. Bir taraftan Çin ve Hindistan, diğer taraftan Güney Kore ve Japonya'dan Latin Amerika'ya uzanan çizgide Brezilya ve Afrika'nın en ucundan Güney Afrika yeni bir kutup için farklı zemin arayışlarını sürdürmekteler.
Soğuk Savaş döneminin sona ermesinin ardından Çift kutupluluk yerini güçler dengesi ve çok kutuplu bölgesel ittifaklara devretmiş bulunuyor. Üstüne üstlük siyasi üstünlük yerini ekonomik üstünlüğü bırakarak yeni bir güç mücadelesine de kapı aralıyor.
İslam ülkeleri bunun neresinde?
Kendi bölgesinde Hindistan,
Japonya, Çin, Brezilya ve Güney Afrika "Biz de varız" söylemi geliştirirken petrol ihracatçısı ve üreticisi konumunda bulunan OPEC ülkeleri de etki alanının genişleterek iplerin elden çıkmasına engel olma çabasında. Peki bu arayış ve güç mücadelesinde İslam Dünyası kendini nasıl tanımlıyor? Bu sorunun en kısa cevabını verebilmek için Ortadoğu’daki tabloya ve İslam devletlerinin dünya düzlemindeki etki alanına bakmak yeterli.
İsrail-Filistin turnusol kağıdı?
İşte Ortadoğu’da yaşanan dram ortada. İslam devletlerinin İsrail-Filistin çatışmalarında takındığı tavır ne yazık ki olumlu bir sınav verebilmiş değil. Tüm İsrail vahşeti ortada iken elini dahi kıpırdatmayan ülkeler var. Kendisini İslam olarak tanıtan ülkelerin ekonomik sistemdeki ağırlığı ise yok denecek seviyede. Petrol zengini ve dünya bankalarının bir numaralı müşterisi olan zengin Arap ülkelerinin İslam adına hareket ettiklerine ne derece söyleyebilirsiniz?
İslami refleks var mı?
Başta vurguladığımız üzere Türkiye nasıl kı yerli ve milli politikalar düzleminde dış politika belirliyor ise kendisini sözde Müslümanların temsilcisi olarak tanımlayan İran, Irak, Suriye, Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin de rasyonel, gerçekçi politika izlemeleri kaçınılmaz. Bölgede Amerika ve Rusya destekli kukla devletlerin varlığına şahit olduğumuz sürece de bölgede akıtılan Müslüman kanının son bulmayacağı da bir gerçek. İslami reflekse sahip ülkelere ihtiyaç var ama konjonktürde bu tam olarak sağlanabilmiş değil.