Son dönemde işçi ve emeklilerin çok şikayet ettiği konuların başında yetersiz çalışma ücreti ve aylıklardaki düşüklük geliyor. Geçtiğimiz seçin döneminde hükümet rasyonel politikadan vazgeçmemek adına emekliler ve çalışanlarda istediği miktarı veremedi buna gerekçe olarak sıkı para politikası gösterildi.
Vatandaşı neler bekliyor?
Hükümetin ortaya koyduğu Orta Vadeli Program'ın içeriğine baktığımızda sıkı para politikasının devam ettirileceği ve tasarruf sürecinden taviz verilmeyeceği ortada. Burada en önemli husus da sadece emekli ve çalışanlar üzerinden değil, merkezi hükümetin de bu tasarruf tedbirlerinde ön ayak olması ve topluma da örnek teşkil etmesi. Peki bunlar tam olarak sağlanabildi mi? Evet diyebilmek için erken. Her ne kadar kamuda iç tüzükler kanalıyla tedbirler alınsa da bunun halka sirayet edebilmesi biraz zor görünüyor. Peki önümüzdeki süreçte bizi neler bekliyor?
Kimin daha boynu bükük?
Öncelikle enflasyonist ortamdan kurtulmak gerekiyor. Çalışanın aldığı ücretin pul, emekli maaşının ise yok olduğu bu süreçte iyileştirmelerin yapılacağı bir gerçek ama bunun için kısa vadeli beklentilere girilmemesi gerekiyor. Her ne kadar toplum nezdinde "Seçimlerden önce üret artışında beklentiye girilmemeli" kanaati oluşsa da genel anlamda ve yıllık
bazda miktarsal bazda büyük olmasa da kısmi artışların olabileceğini söyleyebiliriz. Hükümet maliyet ve tüketim boyutlu enflasyonun boynunu kırmaya çalışırken boynunu eğmiş çalışanların da taleplerine kulak vermek durumunda.
Güven ortamının tesisi esas
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ile Hazine ve Maliye Bakanlığı yüksek pahalılığın bitirilmesi ve istihdamın önünün açılması ile birlikte ülkeye yabancı yatırımların çekilmesi hususuna ağırlık veriyor. Her iki kurum yetkililerinin yurt dışı heyetlerle temasları bunun göstergesi. Yabancı yatırımların ülkeye çekilmesi hususunda yabancı yatırımcı ise güven ve istikrar beklentisi taşıyor. Hükümet temsilcileri yaptıkları açıklamalarda da yabancılara güven telkin ediyor. Gerek hukuk ve demokrasi uygulamaları gerekse Ortodoks politikalara geri dönülmüş olması etkisini göstermiş görünüyor. Uluslararası kurum ve kuruluşların özellikle son 2-3 yıllık dönemde Türkiye’yi radarına almış olması ve kredi kuruluşlarının Türkiye’nin notunu artırma gayretleri bu güvenin bariz tanımı.
Gerek vergiler gerekse ücretlerde zor durum yaşayan vatandaş şunu bilmeli ki; sıkılaştırma sürecinin devamında mutlak surette ılımlı bir rasyonel politikanın ortaya çıkması kaçınılmaz. Vatandaşlar da umarız verdikleri bu özverinin sonucunu 5 yıllık süreçte alacak.